Understanding the Fight against Terrorism in the light of Deleuze’s Theory of Capitalism

Zulfiqar Ali

Abstract

The issue of the fight against terrorism dominates the world politics. Most of the research and dialogue when focusing upon the empirical side of the issue overlooks the importance of theory. This paper endeavors to understand the fight against terrorism in the light of the Deleuzian theory of capitalism. Deleuze gives an excellent account of capitalism as an immanent axiomatic system. It explains how a capitalist state, such as the US, understands the threat, i.e. terrorism, and deals with it. The capitalist state’s obsession with money makes it vulnerable to what Deleuze calls molecular forces, such as Al Qaeda, Taliban and schizoid. These forces become catastrophic to the capitalist state when they start operating on supple segmentarity. Islam, being an element of war machine in the Deleuzian analysis, pushes the extremist groups to wage a total war, the absolute destruction of both economy and society as a whole. The factors dragging the state or the groups towards total war are closer to capitalism than to these extremist groups. So if these groups, if at any stage, unfortunately become successful in disrupting the axiomatic functioning of capitalism they will undoubtedly push the US to total war of which the signs are getting visible. It may lead to absolute destruction.

Key Words: Capitalism, Terrorism, Axioms, Codes, Rigid and Supple Segmentarity, Molar and Molecular Entity

Full Paper

An Evaluation of the Transformative Power of EU Enlargement and Neighbourhood Policies: The Cases of Turkey and Ukraine

Özgür Ünal Eriş and Selcen Öner

Abstract

This article aims to compare transformative power of European Union (EU) through its enlargement policy and European Neighbourhood Policy (ENP). Their goals, instruments and influences on a candidate country (Turkey) and an eastern neighbour of the EU (Ukraine) are compared. Because of the membership perspective, Europeanization through the accession process is much more influential than Europeanization of neighbourhood of EU through ENP. There has been interplay of domestic and external factors which have influenced transformative power of EU on Turkey and Ukraine.

Keywords: European Union (EU), European Neighbourhood Policy (ENP), EU Enlargement, Conditionality, Orange Revolution

Full Paper

The Virtues of Political Realism

Christopher Vasillopulos

Abstract

Despite the simplicity of its objectives, Realism has proved difficult to apply, all the more so once the military option is undertaken. The chief advantage of Realism is its confrontation of the facts, especially the costs of war. It seems therefore that, for all its acceptance of the harsh realities of the world of Nation-States, Realism is not only a more successful way to account for the behavior of Nation-States; it may be a preferable way to formulate policy. Not only does it focus on achievable goals, by focusing on the facts and appreciating the limited ability of dealing with them, it weighs the costs of desirable outcomes. This may not be a very thrilling way to deal with the problems of the world. But it does promise to be far less destructive than its more radical, read “Idealistic” alternatives.

Key Words: Realism, Idealism, Cold War, Neo-conservative Idealism, Gulf War, Vietnam War

Full Paper

The Periphery in the Present International Crisis: Uneven Development, Uneven Impact and Different Responses

Joachim Becker

Abstract

The present crisis has started in the core economies – particularly the USA and UK – and has affected all of the periphery. However, the impact of the crisis on the periphery has been very uneven. While China still recorded strong growth, some East European economies collapsed. The very uneven impact of the crisis has its roots in differing pre-crisis models of accumulation and different forms of insertion into the international economy. The article will highlight the links between pre-crisis models of accumulation, transmission channels of crisis and crisis processes in the periphery. After providing a theoretical framework on models of accumulation, it will analyse three development models and the impact of the present crisis on them: dependent financialisation (Eastern Europe/Turkey), raw material export-orientation (Sub-Saharan Africa, Middle East), export industrialisation (China), raw material exports plus inward looking industrialisation (Argentina/Brazil). Thus, the focus will be primarily on the partially industrialised semi-periphery.

Keywords: Dependent Financialisation, Crisis Models of Accumulation, Export Industralisation, In-ward Industralisation, Uneven Development

Full Paper

International Statebuilding and Agency: The Rise of Society-Based Approaches to Intervention

David Chandler

Abstract

This paper seeks to draw out an understanding of the role of the shift to the social or societal sphere in international statebuilding discourses. It suggests that this shift can be broadly located as taking place in the last years of the 1990s, with greater disillusionment with institutionalist approaches suggesting that Western or international actors could resolve problems of development, democracy and peace through the export of liberal institutions. As we have shifted away from ideas of “quick fixes”, “early exits” and understandings of the ease with which liberal values and institutions can be exported, so we have discovered the importance of society or of local agency on the ground. It is suggested here that this greater sensitivity to the “limits of liberalism” has facilitated a greater focus on the agency and choice-making of the subaltern subjects of international statebuilding. However, this focus on the agency of the non-Western or post-conflict “Other” has merely facilitated the evasion of Western responsibility for the outcomes of statebuilding interventions as well as providing a framework enabling more intrusive intervention, operating precisely upon this agency and its societal influences.

Keywords: Civil society, International State building, Society-based Approaches to Intervention, Culture and Development, Problem of Autonomy

Full Paper

Göç Çalışmalarına Tersinden Bakmak: İstanbul’daki Avrupa Vatandaşlarının Göç Süreçleri ve Göçmenlik Halleri

İlknur Kurşunlugil

Özet

Eğer göçmen; vasıfsız, genç, erkek ve bekâr değilse, eğer göç; fakir ülkeden zengin ülkeye gerçekleşmiyorsa bu olguyu nasıl ele alacağız? “Göç Çalışmalarına Tersinden Bakmak: İstanbul’daki Avrupa Vatandaşlarının Göç Süreçleri ve Göçmenlik Halleri” başlıklı araştırmamızda çağdaş göç sosyolojisi alanında az işlenen olan bu konuyu incelemeyi amaçlamaktayız. Çalışmamızda 1990’ların sonu, 2000’li yılların başında eğitim, iş ya da macera amaçlı küresel bir kent olan İstanbul’a gelerek burada yaşamayı tercih etmiş Avrupalıların göç süreçlerini ve içinde bulundukları toplumdan anavatanlarını nasıl algıladıklarını araştırdık. XIX. yüzyılın sonundan itibaren küresel bir liman kenti olan İstanbul, Cumhuriyet’in ilânı ile birlikte Kemalist elitlerin ulus-devlet yaratma sürecinde homojenleşme politikalarının bir sonucu olarak dışarıya kısmen kapılarını kapamış olan İstanbul, 1980’li yıllarda Özal politikalarının bir sonucu olarak liberalleşme rüzgârlarının etkisiyle tekrar yabancı sermayeye ve yabancılara ev sahipliği yapmaya başlamıştır. Biz de bu süreçte, “küresel kent” ve “ulusaşırı toplumsal mekânlar” kavramları bağlamında, Osmanlı Devleti’nin son döneminden günümüze İstanbul’da yaşayan “elit” Avrupalıların toplumla bütünleşme süreçlerini incelemeyi amaçladık.

Ancak bu çalışmayı yaparken ulusaşırı göç ve diaspora çalışmaları gibi hâlâ ulus merkezli bir bakış açısından olguları ve araştırma nesnelerini açıklama çabasında olduklarından basite indirgeyen bir tutumun ötesine geçmeyi hedefledik. Söz konusu yöntemler, ulus devletin göçe çözülmesi gereken bir sorun olarak yaklaşma biçimini aşamadığı gibi kısır bir döngü içine de girmektedirler. Bu nedenle araştırmamız sırasında farklı bir tanımlama geliştirebilmek için Avrupa’dan Türkiye’ye göç sürecindeki aktörlerin yani İstanbul’da yaşayan Avrupa vatandaşlarının salt ulusal bir kimlik üzerinden değerlendirmek yerine göçmenlik deneyimleri penceresinden bakmayı tercih ettik. 

 Diğer taraftan 1990’lı yılların başında dengeleri sarsan SSCB’nin çözülmesi, Berlin Duvarı’nın ve Doğu Bloku’nun yıkılması gibi önemli gelişmeler, küreselleşmenin ivme kazanmasına olanak tanıdığı gibi yeni göç hareketlerinin ortaya çıkmasına ve var olan göç hareketlerinin yön değiştirmesine de yol açmıştır. Araştırmamız sırasında ulaştığımız istatistikler, Türkiye’nin artık göç veren ülkeden göç alan bir ülkeye evrildiğini ispatladığı gibi erkek egemen/önderliğinde gerçekleştirilen göç hareketlerinin yerini kadın göçmen yoğunluğunun yaşandığı göç hareketlerinin aldığını da ortaya koymaktadır.

  İstanbul’da yaşayan Avrupa vatandaşı göçmenler oldukça heterojen bir kitledir. Sadece Avrupalı kimliği üzerinden kesin çerçeve içinde sınıflandırma yapmaya çalışmak doğru olmayacağı için üçlü bir model oluşturmayı tercih ettik. Saha çalışmamızı gerçekleştirmeden önce uluslararası şirketlerde çalışmak için geçici bir süreliğine gelen göçmenleri expatlar, araştırma yapmak için veya uluslararası bir gazetede çalışanları araştırmacılar-gazeteciler ve Erasmus değişim programı ile gelip kalan öğrencileri, sanatçıları, öğretmenleri ve şu anda çalışmayanları maceraperestler olarak belirlemiştik. Ancak saha çalışmamızı tamamladıktan sonra Todorov’un ve Bourdieu’nün de rehberliğinde makalemizin son bölümü olan “İstanbul’da Yaşayan Avrupa Vatandaşlarına Dair Bir Tipoloji Denemesi” başlığı altında bulacağınız yeni sınıflandırmalar ortaya çıkmıştır.

Anahtar Kelimeler: İstanbul, Yaldızlı Göç, Elit, Avrupalı Göçmen, Küreselleşme,
Küresel Kent, Ulusaşırı Toplumsal Mekân

PDF

Avrupa Parlamentosu’nda Yer Alan Siyasi Grupların Helsinki Zirvesi Sonrası Türkiye İle İlgili Siyasi Sorunlara Yaklaşımları

Betül Aydoğan

Özet

Avrupa Birliği Antlaşması’nın 49. maddesine göre, Birliğe katılacak ülkeler için Avrupa Parlamentosu’nun (AP) onayının alınması gerekmektedir. Dolayısıyla, AP içinde yer alan siyasi parti gruplarının aday ülkeler ilgili değerlendirmeleri büyük önem taşımaktadır. Bu çalışma, diğer üye ülkelere nazaran daha uzun bir adaylık serüvenine sahip Türkiye açısından, siyasi parti gruplarının öne çıkan siyasi konulara yaklaşımlarını değerlendirmektir. Bu değerlendirme, Türkiye’ye adaylık statüsünün verildiği 1999 yılında gerçekleşen Helsinki Zirvesi’nden günümüze kadar yapılan AP genel oturumu tutanakları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın bulgularına göre, Kürt sorunu, Ermeni soykırımı iddiaları, insan hakları ihlalleri, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, Türk ordusunun siyasi rolü ve Kıbrıs sorunu yapılan değerlendirmelerde öne çıkan başlıca konulardır. Son üç dönemdir Parlamento’da en fazla sandalye sayısına sahibi olan Avrupa Halk Partisi (Hıristiyan Demokratlar – EEP), Türkiye için imtiyazlı ortaklıktan yana görüş belirtmektedir. Parlamento’da yer alan ikinci büyük grup olan Avrupa Sosyalistler ve Demokratlar İlerici İttifakı (S&D), Avrupa Birliği’nin bir Hıristiyan kulübü olmadığının ispatı için Türkiye’nin üyeliğinin büyük önem taşıdığını savunmaktadır. Avrupa için Liberal ve Demokrat İttifakı Grubu (ALDE) da Türkiye’nin üyeliğine olumlu yaklaşmaktadır. AB kurumlarına güvensizlik duyulmasına yol açacağı için Türkiye’nin imtiyazlı ortaklıkla Birliğe bağlanmasına karşıdır. Avrupa Serbest İttifakı/Yeşiller Grubu (Greens/EFA) diplomatik ilişkilerde ilerleme kaydedilmesi için Ermenistan’la ekonomik ilişkilerin arttırılması ve Ermeni soykırımının tanınması şartıyla Türkiye ile gerçekleştirilen müzakerelerde hedefi tam üyelik olarak görmektedir. Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Grubu (ECR), Türkiye’nin üyeliğine tamamen karşı bir duruş sergilemektedir. Türkiye’ye aday ülke statüsü tanıyan ve müzakerelerin başlatılması kararını veren AB kurumlarını eleştirmektedir. Avrupa Birleşik Solu/İskandinav Yeşil Solu Konfederasyon Grubu (GUE/NGL), Kürt meselesini demokratik ve barışçıl yollarla çözmediği müddetçe Türkiye’nin üyeliğine karşıdır. Avrupa Özgürlük ve Demokrasi Grubu (EFD), Türkiye’ye adaylık statüsünün verilmesini AB tarihinde ölümcül bir hata olarak değerlendirmektedir.

Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu, Siyasi Parti Grupları,
Türkiye-AB İlişkileri

PDF

Michael Hardt ve Antonio Negri: Yeni Bir Egemenlik Biçimi Olarak İmparatorluk ve Siyasetin Öznelerinin Yeniden Kavramsallaştırılması

Mustafa Demirtaş

Özet

Bu yazıda, küreselleşmiş bir dünyada genel bir iktidar teorisi oluşturmayı ve iktidara karşı siyasetin öznelerini yeniden kavramsallaştırmayı hedef alan Hardt ve Negri’nin İmparatorluk ve Çokluk kavramları ele alınacaktır. İlkin, İmparatorluk kavramından hareketle, günümüzde etkinliğini yoğun bir şekilde hissettiren karma bir kuruluş yapısının egemenliği analiz edilmeye çalışılacaktır. Daha sonra ise Çokluk kavramıyla bu karma egemen kuruluş yapısını yıkacak devrimci politik figürün kavramsallaştırılmasına girişilecektir. Bu her iki kavramsallaştırmanın, egemen iktidar yapısını anlamada ve bu iktidar yapısına karşı mücadele biçimlerini ortaya koymada devrimci özneye hem teorik anlamda hem de pratik anlamda nasıl yeni olanaklar kazandırdığı irdelenmeye çalışılacaktır. Son bölümde ise Hardt ve Negri’nin ileri sürdüğü bu kavramsallaştırmalardan hareketle, son dönemde açığa çıkan geniş toplumsal hareketler üzerine birtakım görüşler tartışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: İmparatorluk, Çokluk, Maddi olmayan emek, Toplumsal hareketler, Küreselleşme

PDF

Anadolucu Söylemde “Öteki” İmgesi

Ahmet Pakiş

Özet

Milliyetçilik konusuna ilgi duyan ve bu alanda çalışmalar yapan hemen hemen her araştırmacının hayli zamandır farkına vardığı hususların başında tek tip bir milliyetçilik olmadığı, milliyetçi projeler olduğu gerçeğidir. Bu bağlamda milliyetçilik farklı grupların ya da farklı projelerin belirli tarihsel-toplumsal koşullar altında gerçekleşen “hegemonya” mücadelesi olarak da görülebilir. Anadoluculuk, Anadolu milliyetçiliği olarak adlandırılan proje de son tahlilde milliyetçi bir refleksle hareket eder. Bu refleks diğer milliyetçi hareketlerde olduğu gibi “öteki”ni tarif etme “öteki”ni kodlama çabasına girer. Anadolucular için bu kodun anlamı kimi zaman Osmanlı bürokrasisi içinde yer alan devşirme kökenliler olurken kimi zaman da Rumeli’den Anadolu’ya göç etmiş olan Müslüman Türkler olabilmektedir. Bu çalışma kapsamında II. Meşrutiyet sonrası düşünce akımlarının, üç yaygın ideolojisini oluşturan Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük-Turancılık akımlarına bir tepki ve alternatif bir fikir akımı olarak gündeme gelen Anadoluculuk hareketinin ve bu hareketin kurguladığı “Anadolulu” kimliğinin “öteki” ile olan ilişkisi anlamacı/yorumsamacı yaklaşım çerçevesinde ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Anadoluculuk, Kimlik, Milliyetçilik, İdeoloji, Öteki

PDF